Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Hz. Ebu Bekir(r.a) konuşmamak için ağzına Çakıl koyar ve şöyle derdi:” insanları felaketlere sürükleyen onların dilleridir." Hz.Ömer (r.a) şunu söylerdi: “ çok konuşmayın. Çünkü çok konuşan çok yanılır, çok Yanılan çok günah kazanır, çok günah kazanan da cehenneme gider." İbn Mesud (r.a) şöyle demiştir: “ dil kadar uzunca hapsedilme muhtaç olan hiçbir şey yoktur." Tavus (r.a) şöyle demiştir: ”Dil canavardır; serbest bırakılırsa sahibini yer." Vehb b. Münebbih (r.h) Âl-i Davud (a.s)'ın hikmetinden şunu söyledi: ‘ akıllı bir kimseye gereken, zamanını bilmek, dilini korumak ve kendi dünyasına yönelmektir.' Hasan el-Basri (r.h) şunları söylemiştir: “Dilini tutmayan kimse, dinden bir şey anlamamıştır” “Müminin dili düşüncesinin arkasındadır. O önce düşünür ve ancak doğru bulunca konuşur. Münafığın dili ise düşüncesinin önündedir o düşünmeden konuşur Ömer b. Abdülaziz (r.a) şunu söylemiştir: “ ölümü çokça Zikreden düşünen dünyadan az şeyle yetinir; sözünü amelinden Sayan da ancak kendisini ilgilendiren konuşması gereken şeyi konuşur." Muhammed b. Vasih (r.a) şöyle demiştir: “Dilini tutmak, altın ve Gümüş’ü tutmaktan daha önemlidir." Yunus b. Ubeyd (r.h) şunu söylemiştir: “ben sözlerine dikkat eden bir insan gördükçe, onun diğer amellerinin de iyi olduğunu gördüm."
SAİD NURSİ'NİN MEHDİLİK İDDİASI
Nur Risaleleri'nde Hristiyan ve Müslümanların ittifakına (!) Said Nursî tarafından Mehdî (a.s.) de iştirak ettirilmiş ve bu ittifakın programı olan Risale-i Nur'u Mehdî'nin neşir ve tatbik edeceği de iddia edilmiştir: "...sonra gelecek o mübarek zat (Mehdi), Risale-i Nur'u bir programı olarak neşr ve tatbik
Sayfa 442Kitabı okudu
Reklam
Said Nursi'nin her suale cevabı varmış(mış).
HER SUALE CEVAP VERMEK, HİÇ KİMSEYE SORU SORMAMAK Sormaz ki bilsin, sorsa bilirdi. Bilmez ki sorsun, bilse sorardı. Atasözü "Herhangi ilme sorulan suale bila-tereddüd derhal cevap verirdi."(1) "Sorulacak suallere cevap vermeye hazır bulunduğu gibi kimseye sual sormayacağını da beyan ederek bu kararda yirmi sene sebat
Sayfa 56 - Süleymaniye vakfıKitabı okudu
İmam-ı Mücahid (r.a) ın şöyle buyurduğu rivayet edildi: “İblis dört kere bağırdı (ızdırabından feryad etti) : 1-Lanetlendiğinde, 2-Yeryüzüne indirildiğinde, 3-Muhammed (Aleyhisselam) gönderildiğinde, 4-Fatiha-i Şerif indirildiğinde.”
Bu durumda geriye bir kimsenin çıkıp "Biz ölüyü görüyoruz ancak Münker ve Nekir'i görmüyoruz ve ne sorgu sırasında onların sesini ne de cevap verirken ölünün sesini işitiyoruz" demesi kalır. Bu sözün sahibi, Resûlullah'ın (s.a.s.) Cebrâil'i (a.s.) gördüğünü, onun sesini duyduğunu, Cebrâil'in de onun cevabını işittiğini reddetmelidir. Halbuki şeriatı tasdik eden bir kimse bunu inkâr edemez. Zira bu durum, yüce Allah'ın Hz. Muhammed'de Cebrâil'in sesini duyma ve onun şahsını görme [yeteneği] yaratması, ancak yanında bulunanlarda, hatta vahyin sıkça geldiği dönemde onun yanında olan Hz. Aişe'de (r.ah.) bunu yaratmamasından başka bir şey değildir.
Sayfa 178Kitabı okudu
İyi anlayalım ey ümmet-i Muhammed (s.a.v)!
Semüre b. Cündüb'ün (r.a) rivayet ettiği bir hadiste Resûlullah(s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Her peygamberin bir havuzu vardır. Her biri havuzuna geleceklerin çokluğuyla övünürler. Ben, benim havuzuma gelenlerin en fazla olacağını ümit ediyorum." Bu Resûl-i Ekrem'in (s.a.v) ümidi ve ricasıdır. Öyleyse her kul onun havuzuna gelenlerden olmayı ümit etmelidir. Fakat amelsiz hali ile aldanmaktan ve boş ümitle yetinmekten sakınmalıdır. Zira ektiğini biçmek isteyen, hasadı uman kimse, tohumunu atan, toprağı işleyip sulayan, sonra da işini Allah'a havale edip büyümesini bekleyen ve bir yandan da ekininin başına felâketler gelmemesi için Rabb'ine dua eden kimsedir. Tarlasını sürmeyi, tohumunu ekmeyi ve sulamayı terkeden sonrada Allah'tan tohumunu ve meyvesini büyütmesini bekleyen kimse gerçekten aldanmış ve boş hayal içinde oyalanmış biridir. Böyle biri gerçek ümit sahibi değildir. Ne yazık ki insanların çoğu böyle bir ümit içindedir. Bu ise ahmakların aldanış biçimidir. Her türlü aldanıştan ve gafletten Allah'a sığınırız. Gerçekten Allah'ın rahmetinin genişliğine güvenip aldanış içinde olmak ve bu yüzden amelde gevşek davranmak, dünyaya aldanmaktan çok daha büyük bir tehlikedir. Allah Teâlâ bu hususta şöyle buyurmuştur: "Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan da Allah'ın affına güvendirerek sizi kandırmasın."
Sayfa 292Kitabı okudu
Reklam
Merhaba kitapseverler #HasbelkaderAşk#mitoloji#OsmanYıldız#Tasavvuf#Din#Aşk#okudumbitti#ozlemli_kitaplar#alıntı "Seni inciten kalbi bile sev, Fakat seni seven kalbi hiç bir zaman incitme, Çünkü o kalpte Allah vardır. Allah için affet, Allah için sev... İslam dünyamızda aşkın en güzel örneklerini, Allah'a olan sevgi ve bağlılık
Muhammed el-Leffaf (r.a) şöyle derdi: ●Her kim ölümü çok hatırlarsa ona üç şey ikram edilir; a. Acele tevbe etmesi. b. Nefsin (aza) kanaat etmesi. c. İbadetten zevk ve neşe almasıdır. ●Her kim de ölümü unutursa o da üç şeyle cezalandırılır; a. Tevbe (ve istiğfar) etmeyi geciktirmesi. b. Dünyaya harîs (hırslı) olması. c. İbadet hususunda tembel olmasıdır. (İmam Şa'ranî, Et-tezkiretü bi-ahvali'l-mevti vel-âhire)
Hasan-1 Basri (r.a.) der ki, kulağımıza geldiğine göre, İb- lis şöyle demiştir: Ben günahları, ümmet-i Muhammed'in gözüne süslü püslü gösterdim. Fakat onlar benim belimi, tevbe istiğfar etmek suretiyle, kırdılar. Böylece ben onlara, bir takım gü- nahları cilveli bir şekilde gösterdim ki, onlar onun günah olduğunu bilmediklerinden dolayı onun için istiğfar etmi- yorlar. Bu günahlar da hevâ-i nefistir.
( Habib ibni Sinanirrumi) R. A. rivayet ederek diyorki ( Hz. Fatıma-i Zehra (R.A.) bir gece henüz, süt emmekte olan İmam-ı Hüseyin Efendimiz rahatsız olup ağlaması yüzünden bütün gece uykusuz kalmış, nihayet sabah namazı vaktinde Hüseyin (R. A.) biraz uyur gibi olunca, o da namazı kılıp başını yastığa koyup dalmıştı. Sabah namazından avdet buyuran Fahr-i Alem Efendimiz kema fissabık Fatime-i Zehra'nın hanesine uğramış - Fatıma sabah namazına kalkamadı diye - Fahrunnisaya hitaben (Ya Fatıma canım benim, ben Muhammed Mustafa'nın kızıyım diyerek sakın namazını terk etme, zira beni hak Peygamber olarak gönderen Hak Celle ve âlâya yemin ve kasem ederim ki, beş vakit namazını vaktinde edâ etmedikçe (yani biynamaz olarak ahirete gidersen) kat'iyyen cennete dahil olmazsın) buyurmuşlardır. Meşarık te mezkûr bir hadis-i şerifte de: ( Ey benim kızım Fatime-i Zehra, canını cehennem ateşinden kurtarmaya çalış, zira ben, ahirette sizin Feraiz-i ilâhiye ve vâcibat-ı sübhaniyeleri terk ve menhiyyat irtikap sebebiyle, muazzep ve muatep olmanız murad-ı ilahiyye olursa, üzerinize müteveccih azap ve ikâbı def ve men etmeye kâdir değilim. Mamafih ben, sılai rahm-i dünyada terk edemem, onlara ikram ve ihsanda bulunurum. Size nisbetle ben, şol bir kimseye benzerim ( o kimse, evlât ve ıyali üzerine müteveccih bir düşmanı gördüğü zaman düşmanın tecavüzünden aile evlâdını muhafazaten telâş ile ( kaçınız ) veyahut ( gizleniniz) diye nasıl bağırıp çağırırsa, ben de Size aynen ancak bu kadar yapabilirim, artık öte tarafı size aittir) buyurmuşlardır.
Sayfa 142
Reklam
İmam-ı Beyhaki rivayetiyle sabit olmuştur ki, bizzat Fatime-i Zehra R.A. buyurdular. ( Bir gece sabaha karşı yatmış uyumuş kalmışım, pederim Muhammed A.S. bana uğradı ve beni uykudan kaldırdı ve ey benim ciğer parem Fatımam, sakın gafillerden olma, kalk, Rabbın fazlı ilâhisi olan rızkına hazır ol, zira, Razzak-i Âlem olan Cenab-ı bari teâlâ halkın erzakını tan yeri ağarmağa başladığı vakıt ile güneşin doğduğu zaman arasında kullarına taksim eder.) diye buyurmuştur. Üsdülğabe de Hz. Fatıma-i Zehra'nın tercüme-i hali sırasında der ki ( Hz. Enes R.A. mervi olarak sabittir ki, Sultan-ı enbiya Efendimiz sabah namazlarında alâ rivayetin, beş vakit namazlarda Hz. Fatıma-i Zehraya uğrar ve kapıdan, (Essalat ya ehlel beyti Muhammed) diye çağırır ve -Ahzab sûresi 33- ayeti celilesini okur giderdi ( yani ey ehli beyt, Cenabı hak Celle ve alâ sizden zünubi izale ve sizi ısyan ve kabayıhtan tathir etmek murat buyurur.) demektir.
Sayfa 141
Ebubekir Sıddık (r.a) bütün insanlardan üstün olmasını, çok oruç tut mak, çok namaz kılmak, çok hadis rivayet etmek, fetva ilmini çok bilmek ve Kelam İlmi'ne dalmakla kazanmış değildir. O zâtın bu büyük mertebeyi elde etmesine sebep, kalbinde yerleşen sarsılmaz imanıdır. Bunu böyle kabul etmeye mecburuz. Nitekim rasûllerin serdarı ve iki cihanın serveri ve bütün kâinatın önderi Hz.Muhammed Mustafa da (sav) Hz.Ebubekir'in üstünlüğüne bu noktada şehadet etmiştir. O halde Hz.Ebubekir'i bu yüce makama eriştiren sırrı iyice araştır, zira onu bu yüce mertebelere çıkaran sır, paha biçilmez bir mücevher ve değeri bulunmaz bir incidir.
Dost ve ahbabları yedirmekte büyük faziletler vardır. Câfer bin Muhammed (R.A.): «Dostlarınızla sofraya oturduğunuzda oturmayı uzatın. Çünkü bu sofra başı, Allah huzûrunda hesabını vermeyeceğiniz ömrünüzün bir parçasıdır.» diyor. Hasan-ı Basri (Allah rahmet etsin): «Kişi kendisine, aile efrâdına, anne ve babasına yedirdiği yemekten mes'üldür. Nereden kazandığının hesabını verecektir. Yalnız dost ve ahbablarına yedirdiğinden mes'ûl değildir. Allahu Teâlâ bunu sormaktan hayâ eder» demiştir.
Medine-i Münevvere'ye gidecek şahıslar için riayet edilmesi lazım gelen bazı hususlar vardır. Şöyle ki: 8-Ziyaretçi, bundan sonra da "Baki" kabristanına gitmeli, Fatımatü'z-zehra, (R.A)'nın Baki'deki mescidinde namaz kılmalıdır. Bu kabristandaki mübarek şehitlerin, İslâm mücahitlerinin, bir çok Sahabe-i Kiram'ın
160 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.